Neredeyse kırk yıl sonra ikinci kez gittim Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na. Bir ömür geçmiş neredeyse. Tabii 80’lerde Sovyetler Birliği Başkonsolosluğu’ydu aynı bina. Devlet soğukluğu diye bir şey var sonuçta, binada her şey yine çok güzel ama neredeyse hiç değişmemiş. Kırk yıl önce dünyaca ünlü Bolşoy balesinin bir video gösterimi için davet edilen gazetecilerin en genciydim. Dün ise gelen meslektaşlarımın muhtemelen en yaşlısı bendim. Zaman gerçekten gelip geçerken kimseye fikrini sormuyor
Dünkü davet Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonun ikinci yıldönümü nedeniyle hazırlanan bir belgeselin sunumu üzerineydi. Daha önce batılıların hazırladığı Maidan adlı belgesele yanıt amacıyla hazırlanmış olmalı. Çok çarpıcı görüntüler vardı belgeselde. Savaşın kötülüğünü bir kez daha anlıyor insan izleyince. Sunumun ardından olağanüstü güzel Türkçe konuşan Başkonsolos Andrey Buravov meslektaşların sorularını yanıtladı.
Belgeselde aslında Rusya’nın Ukrayna operasyonunun gerekçeleri anlatılıyor dolaylı olarak. Ukrayna’nın Donbass bölgesinde Rusça konuşulan bölgelere yönelik başta dil yasağı olmak üzere ayrımcılığı, nihayet aynı bölgelere yapılan, çok sayıda Rusça konuşan Ukrayna vatandaşının öldüğü Ukrayna saldırıları anlatılıyor. Bir bölümü Ukraynalı olup da saf değiştiren görevlilerden oluşan tanıkların anlatımlarıyla hem de.
Bendeniz açısından durum net. Rusya’nın operasyon gerekçelerinin ona yine de bir ülke toprağına saldırma hakkı vermediğini belirtmeliyim. Ancak bunu yaparken Ukrayna’nın, hem yönetimiyle hem de ona bağlı sivil nazi örgütlenmeriyle bu operasyonu kolaylaştırdığını da kabul ederim.
Tamam, Rusya’yı eleştirelim ama şunu da anımsayarak: NATO üyesi olmadığı halde Ukrayna ile ABD dahil çok sayıda NATO ülkesinin Rusya sınırında çok büyük tatbikatlar yapmasına Rusya’nın sessiz kalması beklenebilir miydi? Rusya’nın güvenliğini tehlikede görmesinin anlaşılmayacak bir yanı yok. ABD, binlerce km uzaklıktaki Irak’ı, kendi güvenliğini tehlikede görüp işgal ediyorsa, Rusya’nın güvenlik kaygılarını görmezden gelmek iki yüzlülük değil mi?
Rusya’nın operasyonundan bağımsız olarak Ukrayna’daki Nazi gerçekliğini de görmek lazım. 9 Mart 2022 tarihli yazımda şunları yazmışım: “..Ülkenin geçmişinde var olan, SSCB döneminde uzun süre bastırılmış olsa da, bugün de hayli yaygın olduğu gerçek bir Nazi sempatisi mevcut. İkinci Dünya Savaşı’nda Kiev’e giren Alman askerleri “Heil Hitler” yazılı pankartlarla karşılanmıştı. 30 binden fazla Yahudi, Roman, eşcinsel, engelli insan katledilmişti Ukrayna’da. Ünlü Baby Yar vadisindeki toplu mezarlar bilinir. Bu mezarlarda 100 binden fazla insan gömülüdür. Ne yazık ki bölge halkının da bu katliamlarda parmağı olduğu sır değildir“.
Şunu da yeniden aktarayım: “Dikkat çekmek istediğim nokta savaş sonrası (sonuç ne olursa olsun) Ukrayna’nın Avrupa’daki Naziler için bir merkeze dönüşecek oluşunadır. Şu anda bile binlerce Neo Nazi’nin Rusya’ya karşı “gönüllü savaşmak” için Ukrayna’ya gidiyor olmaları bir “Nazi Enternasyonal”i oluştuğunun habercisi. Sağcıların, başka ülkelerin sağcılarıyla her zaman birlikte hareket etmediklerini biliyoruz, “kendi milletimin çıkarları” düsturu uyarınca. O nedenle “yabancı düşmanlığı” üzerinde ortak tutum belirlemenin dışında bir aşır sağ birlikteliği oluyor değil. Ama “Yahudi nefretinde, İslam düşmanlığında, yabancı karşıtlığında” ortak olan çeşitli ülkelerin Nazilerinin bir araya gelmeleri ise kolay“.
Ukrayna uzun zamandır hem de; Avrupa’da yasak olan Nazi grupların toplanma alanı. Avrupalı nazi örgütler toplantılarını rahatlıkla bu ülkede yapabilmekte. “Bu Ukrayna’nın sorunudur“ denebilir pekala. Ama Donbass bölgesinde on yıl boyunca tam 14 bin Rusça konuşan Ukrayna vatandaşını öldürenlerin, Ukrayna hükümetinin de göz yummasıyla, bu naziler olduğunu bilirsek, Ukrayna’nın sorunu denebilir mi buna?
Rusya’ya ilişkin olağanüstü bir yalan kampanyasının da başlatılıdığını, bunun Rusya’nın asıl eleştirilmesi gereken yanlarını örttüğünü de bilmek gerek. Bu yalanlar o kadar ayyuka çıktı ki, Ukrayna bile kendi görevlisine inanmadı. Lyudmila Denisova Ukrayna hükümetinin İnsan Hakları Komiseri’ydi. Ukraynalı yetim çocukların Rusya tarafından kaçırıldığını açıkladığında dünyayı şoke etmişti Denisova. Ancak o kadar büyük bir yalandı ki Ukrayna parlamentosu “yanlış bilgi yaydığı” suçlamasıyla 234’e karşı 9 oyla görevden almak zorunda kaldı Denisova’yı.
Tüm bunlara rağmen bu savaşın, kimin haklı olduğuna bakmadan bitmesi gerektiğini savunanlardanım. Trajedinin katlanarak sürdüğü ortada. Elbette Rusya’ya “artık bitir“ denmeli.
Ama onu ortada bırakan güçlerin silah/ para yardımıyla tahrik ettiği Ukrayna da bunun için çaba göstermeli.
Tam kırk yıl sonra gittiğim başkonsolosluğun kapısından kırk yıl arayla iki film izleyerek çıktım.
Dışarıda sürmekte olan “film“e dahil olmak için.